7 Haziran 2009 Pazar günü yapılan Lübnan parlamento seçimini Batı yanlısı 14 Mart Koalisyonu 71 milletvekili (iki bağımsız milletvekili ile) elde ederek galip olarak tamamladı. Parlamento seçimi öncesi 70 civarında milletvekili kazanacağı beklenen Hizbullah liderliğindeki 8 Mart Koalisyonu ancak 57 milletvekili elde edebildi. Böylece 2005 seçimlerindeki statüko korunmuş oldu. Mişel Aounun Ulusal Özgürlük Hareketinin Hıristiyan bölgelerinde kendisinden beklenen başarıyı elde edememesi 8 Martçılar için seçimin büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına yol açtı. Seçimlerden sonra 8 Martçılar için (beklentilerle birlikte düşünüldüğünde) başarısızlık olarak nitelendirilecek bu sonuç, uluslararası kamuoyunda ABD Başkanı Barack Obamanın Mısırda Orta Doğuya ve Müslüman dünyasına yönelik mesajıyla ilişkilendirilmeye çalışıldı. Hatırlanırsa Obama konuşmasında bölgedeki dini çeşitliliğin bir parçası olarak Marunîlerden bahsetmişti. Bu ilişkilendirme kısmen doğru kabul edilse de Lübnandaki rakip politik gruplar arasındaki dengeler ve seçmenlerin eğilimlerini belirleyen diğer faktörler göz önüne alınmadan bu iki olay arasında genel bir sebep-sonuç ilişkisinden kaçınmak gerekiyor.
Hizbullah liderliğindeki 8 Martçıların iddialı girdiği parlamento seçiminde seçmenin katılım oranı yüzde 53 olarak gerçekleşti. Bu oran, Beyrutun Hıristiyan bölgesi olan Kesrunda yüzde 70lere kadar çıktı. Lübnandaki ve yurtdışındaki Hıristiyanlar seçimlere oldukça büyük ilgi gösterdi. Yurtdışından yaşayan Hıristiyanlar, büyük masraflara katlanarak ülkeye gelip oylarını kullandı. Seçim öncesindeki 6 ayda, ABDdeki yönetim değişikliği ve Hariri suikastındaki gelişmeler, Lübnanda Hizbullah liderliğindeki koalisyonun seçimlerden galip olarak çıkacağı yönünde bir atmosfer yaratmıştı. Bu atmosfer, 14 Martçıları destekleyen seçmenler üzerinde büyük bir baskıya ve endişeye yol açtı. 14 Martçıları destekleyen Lübnanlı Sünni bir arkadaşımın seçim sonuçlarının açıklandığı pazartesi günü Seçimden sonra pencereden dışarı bakmaya bile düşünmüyordum, ama bu şimdi iyi bir fikir gibi geliyor sözleri Lübnandaki atmosferi anlamamızı kolaylaştırabilir. Hatta seçimlere az bir süre kala 14 Martçıların lideri Saad Haririnin açıklamalarında bile bu tedirginliği görmek mümkün. Saad Hariri, Suriye ve İranın düşmanları olmadığını, tek düşmanlarının İsrail olduğunu söylemişti. Görüldüğü gibi Hizbullahın iktidara gelmesinden endişe duyan siyasi grupları destekleyenler, buna fırsat vermemek için seçimlere daha fazla ilgi gösterdi. Belki de Suriye yanlılarının iddialarında olduğu gibi Saad Hariri ve ABDnin dağıttığı maddi yardımlarla.
Hizbullah ile birlikte hareket eden Mişel Aounun Hıristiyan bölgelerinde oy oranını arttıramamasının nedenlerine gelince. Aounun başarısızlığı Lübnana özgü bazı toplumsal ve tarihsel gerçeklerin ortaya çıkardığı siyasi eğilimler ve endişelerle açıklanabilir. Bu çerçevede özellikle Hıristiyan seçmenlerin seçim davranışlarını etkileyen üç ülkesel faktörden bahsedebiliriz:
Lübnanlı Hıristiyanların siyasi ve ekonomik ayrıcalıklarını kaybetme korkusu: Osmanlı dönemi sonrasında kurulan Lübnan aslında Batılıların (özellikle Fransa) Orta Doğuda bir Hıristiyan Devleti kurma projesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Başta Marunîler olmak üzere Hıristiyanların çoğu Lübnanı sadece kendilerinin yönetebileceği bir ülke olarak algılamaktadır. Marunî Falanj Partisinin ideologlarından biri sayılan liberal düşünür Michel Şihanın veya Charles Malikin fikirlerinde bu algılama biçimi açıkça görülür. Hıristiyanların bilinçaltındaki en büyük korku, Lübnanda siyasi ve ekonomik olarak sahip oldukları ayrıcalıkları kaybederek İslamileşme ya da İslam dünyasında ikinci sınıf bir vatandaş olarak yaşama olasılığıdır. 1975te iç savaş başlarken Hıristiyanların bu korkusunun açık olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Hizbullahın son dönemdeki siyasi ve askeri yükselişi de bu korkunun tekrar canlanmasına yol açmıştır. Bu korku ve gelecek konuşundaki endişeler, Hıristiyanların Michel Aoun faktörüne rağmen Hizbullahın liderliğindeki 8 Martçılara oy vermesini engellemiştir. Bu korkuyu Suudi Arabistan ve Mısır destekli gazetelerde sıkça dile getirilen İran gibi olma iddialarıyla karıştırmamak ve Lübnana özgü koşullar içinde değerlendirmek gerektiğini de belirtelim.
Hizbullahın, İsraile karşı mücadelesinden dolayı Şiiler dışındaki Lübnanlı mezhepsel gruplardan aldığı destek ve sempatiyi kaybetmeye başlaması: Özellikle geçen yıl Mayıs ayında Beyruttaki çatışmalar önemli bir psikolojik kırılma noktası oldu. 14 Martçı hükümetin kışkırtması sonucu, Hizbullah militanlarıyla Sünni ve Dürzî milisler arasında başlayan sokak çatışmaları, Hizbullahın bir gün içinde Batı Beyruta girmesiyle sonuçlandı. Hizbullah kurulduğundan beri ilk defa ülke içerisindeki diğer gruplara yönelik silahlı güç kullanmış oldu. Lübnanın toplumsal olarak birlikte yaşama kültürünün en önemli özelliklerinden birini Hizbullah ihlal etti ve başka bir mezhepsel grubun yaşam alanına askeri müdahalede bulundu. Bu müdahale, Sünnilerin ve Hıristiyanların Hizbullaha karşı olan endişelerini yükseltti. Çatışmalardan sonra, 14 Martçı hükümetin kışkırtmaları ve Hizbullahın iyi eğitimli militanlarının karşısına tecrübesiz genç Sünni milisleri çıkarmaları, çoğu kişi tarafından anlamsız ve Hizbullaha askeri gücünü göstermek için bir fırsat olarak görülse de uzun vadede belki de 14 Martçıların 7 Hazirandaki seçim başarısının altında yatan neden olabilir. Yine tarihsel deneyimler ışığına Lübnandaki Sünnilerin hiçbir zaman kendi silahlı güçlerini kullanarak ülke yönetiminde etkili olmayı tercih etmedikleri hatırlamakta yarar var.
Michel Aounun Hizbullah ve Suriye ile ilişkileri: Marunîlerin güçlü lideri Michel Aounun Hizbullah ile olan ittifakı ve daha da öteye giderek geçen yıl Suriyeyi yaptığı ziyaret, Hıristiyanlar arasında Aouna karşı bir güvensizlik yaratmış olabilir. Lübnan siyaseti kaygan bir zeminde işlese bile Lübnan İç Savaşının sonunda Beyrutta Suriye Ordusuyla kanlı sokak çatışmalarına giren Aounun Şama gitmesini pek çok Lübnanlı Hıristiyan içine sindirmemektedir. Aoun, Hıristiyanların üzerinde inandırıcılığını arttırmak ve Hizbullaha konusundaki endişeleri gidermek için partisinin kullandığı İngilizce ve Fransızca seçim afişlerinde Hıristiyanların mevcut yaşam tarzlarına zarar gelmeyeceğini vurgulamaya çalıştı. Afişler, Lübnanlı Hıristiyanların seçim davranışları üzerinde fazla ikna edici olmamışa benziyor.
14 Martçılar önümüzdeki haftadan itibaren hükümet kurma hazırlıklarına başlayacaklar. 39 yaşındaki Saad Haririnin başbakan olması yönünden baskılar olsa da yine Fuad Sinyoranın yeni hükümette başbakan görevini elde etmesi olasılığı yüksek görünüyor. 14 Martçıların 2005 seçimlerindeki başarılarını korumalarına rağmen bir ulusal birlik hükümeti kurmayı denemeleri ülkenin siyasal istikrarı için daha gerçekçi görünüyor. İşte bu konuda Obama yönetiminin tavrı önemli rol oynayabilir. Hizbullah yetkilileri, seçimlerden önce, kazanmaları halinde 8 Martçılara bir ulusal birlik hükümeti için başvuracaklarını açıklamışlardı. Şimdi Hizbullah için durum biraz farklı olabilir, Hizbullah ulusal birlik hükümetine girmek için öncelikle yürütmede etkin olmaya yönelik taleplerinin karşılanmasını bekleyecektir. Ayrıca Lübnanda siyasetin kaygan bir zeminde gerçekleştiği ve her an yeni krizlerin ve çatışmaların ortaya çıkabileceği aşikâr. Bu bağlamda gerek 14 Martçıların gerekse 8 Martçıların gerginliği arttıracak davranışlardan uzak durması ve ülkenin siyasal istikrarı konusunda sağduyulu olmaları gerekiyor. Bu noktada, Lübnan Devlet Başkanı Michel Süleymanın tarafsızlığına zarar vermeden arabulucu rolünü oynaması önemli hale gelmektedir.
Yeni kurulacak hükümeti, yine aynı sorunlar bekliyor. Bu sorunların başında elbette ülkenin siyasi istikrarının ve iç güvenliğinin sağlanması geliyor. 14 Martçıların geçen dönem önlerindeki iki önemli dosya, Hizbullahın silahsızlandırılması ve Refik Hariri suikastı soruşturmasıydı. 14 Martçılar her iki dosyada da savundukları politik görüşleriyle başarıya ulaşamadılar, aksine Hizbullah Temmuz 2006 savaşıyla silah gücü konusunda bir gövde gösterisi yaptı, Hariri Suikastını araştıran Uluslararası Mahkeme ise 2005te tutuklanan 4 Lübnanlı güvenlik görevlisini serbest bırakarak Suriyeye yönelik suçlamaların gerçekliğini tartışılır hale getirdi.
Hizbullahın silahsızlandırılmasının dile getirilmesi, 14 Martçıların Batılı ülkelerden alacağı desteğe bağlı. Fakat seçim sonrası Hizbullah bu konunun müzakereye açık bir konu olmadığını dile getirerek taviz vermeyeceğini gösterdi. Buna rağmen Hizbullah seçim sonuçlarını kabullenmiş görünüyor. Hizbullah yeni kurulacak hükümetin içinde yer almazsa siyasette etkin olma çabalarını sert bir muhalefet ortaya koyması muhtemel. 2006 sonbaharında Hizbullahlı ve Emelli bakanların hükümetten çekilmesinden sonra ortaya çıkan uzun süreli kriz hatırlandığında 14 Martçıların Hizbullahın yaşamsal çıkarlarına dokunmaması gerekiyor. Diğer bir olasılık da seçimden önce İsraile karşı ihtiyatlı ve dengeli bir politika izleyen Hizbullahın İsrailin de kışkırtmasıyla tekrar İsraile yönelik saldırılarda bulunma olasılığı. Hizbullah, İsraile karşı savaşının ülke içinde de önemli destek bulunduğunun farkında. İsrailde de aşırı sağcı bir hükümetin olduğu düşünülürse bu yaz Lübnanda bir Hizbullah-İsrail çatışması beklenebilir. Tabi küresel güç ABDnin yeni yönetiminin böyle bir çatışmaya izin verip vermeyeceği Orta Doğudaki yeni politikasının inandırıcılık düzeyini de belirleyecektir.